19 Şubat 2020 Çarşamba

Atleti

Atletico Madrid.

Bir takım kurmuş...

Bu takım sahada sanki bir vatan toprağını ya da bir ülküyü müdafaa eder gibi, bir kaleyi müdafaa ediyor. Sahaya çıkma gayeleri, o topun kendi kalelerine girmesini engellemek. Taraftarları da bunu izlemeye gidiyor. Stoperi uçarak topu kornere atınca, kale arkası ayağa kalkıyor sanki 30 metreden oyuncuları yapıştırdı da gol attılar gibi... Adamların olayı bu.

Bunun içinde bir de devrimci taraf var. Futbol oyunu yetenek oyunudur. yetenek de pahalıdır. Çünkü iyiyle kötüyü ayıran şey, topla yaptığın şeylerdir. Örneğin Van Dijk müthiş bir savunmacı olmasının yanı sıra, takım hücumuna da katkı sunan bir stoper. Yoksa Van Dijk'in savunmacılığını - örneğin - Sokratis Papastapoulos da yapıyor olabilir. Kalite farkı, topla olan ilişkisinde ortaya çıkar. Para eden şey o dur. Sadio Mane dünyanın muhtemelen en hızlı oyuncusu değildir. Lakin o hızlara çıktığında hala o teknik beceriyi ortaya koyabiliyorsan, işte o zaman Mane olabiliyorsun

Atleti'nin oyununun devrimci tarafı bu. Oyunu tarif edişi ve anlatışı, topla ilişki üzerinden değil. Pek tabii ki, o da çok para harcıyor, kaliteye yatırım yapıyor ama oyunun yasladığı yer, kalite değil. O müdafaa edilecek yerin topluca, yüksek efor, yüksek konsantrasyonla müdafaa edilmesi.

Bu manada futbol topunu güç, kuvvet, iktidar olarak sembolize edersek, bunu "belli oranda" redderek oynuyor. Biz izleyici olarak belki keyif almıyoruz, belki çekici gelmiyor, evet radikal, evet oyunun belki özüne de zararlı lakin ortaya koyduğu kollektif akıl ve o aklın sahaya kusursuzca yansıması için ortaya koyulan emek... Evet bu da izlemeye değer bir şey olabilir... Buradan eğer bir duyguya gideceksek, kabul etmeliyiz ki burada da çok yüksek bir duygu üretimi var...

31 Ağustos 2019 Cumartesi

Feda, Sefa, Farklı Olsun bu Defa

Beşiktaş'ın son dönemini iki ana çizgi olarak ikiye ayırmak mümkün.
1- Yıldırım Demirören dönemi
2- Fikret Orman dönemi. 

Ben Yıldırım Demirören dönemini tekrar ele almayacağım, külliyen zarar. Mevcut başkan da Fikret Orman olduğu için, Fikret Orman döneminin transfer stratejilerini gruplandıracağım. 

Dönemi bence üçe ayırmak gerekiyor; 
1- Feda Dönemi
2- Sefa Dönemi
3- Bu yazdan itibaren geçerli olan yeni dönem. Adını, süreç netleşince koyarız.

Feda dönemi malum, ekonomik sıkıntılar içindeki kulübün küçülme politikası izlediği bir dönemdi. Amaç, eldeki kısıtlı kaynaklardan maksimum fayda üretmeye ve zaman kazanmaya, günü döndürmeye çalışmaktı. Bugün Feda dönemine ilişkin yapılan yorumların önemli kısmı olumludur. Herkes, o dönemin başarılı bir yönetsel faaliyet süreci olduğunu düşünür, benim kanaatim de o yöndedir.

Feda sonrası dönem, Beşiktaş'ın şampiyonluğuyla başlar. Adına Sefa dönemi de denebilir. Kulüp başarı kazandıkça açılmaya saçılmaya başlar. Kendi sınırlarını aşar. Burada temel bir strateji izlenmiştir. Finansal fair play'in dayatmacı kurallarını aşacak bir formül; maaş ödemesi yapamayacak - istese de yapamayacak - kulüp, maaşı yüksek & bonservisi düşük yaşlı ama kaliteli ve yüksek tecrübeli oyunculara yönelmiştir. İsimlerini saymakla bitmez. Bu strateji, kulübe oyuncu kalitesi üzerinden yüksek Avrupa kupaları performansı ama yerel lige olan düşük konsantrasyondan ötürü de düşük lig performansı olarak geri dönmüştür. Düşük lig performansı, Şampiyonlar Ligi'ne katılımı sağlamayınca sistem çökmüş, strateji patlamıştır. 

Beşiktaş bu yıl, yine benzer bir finansal darboğaz içerisinde 3. stratejisine geçiş yapmış görünüyor. Yüksek maaş & düşük bonservis sisteminin uzun vadede işlemediği görülünce, düşük kiralama ücreti & orta yaşlı, orta kalite stratejisine geçilmiştir. Burada dezavantaj, bir önceki strateji döneminin aksine, bir alt kalibre oyuncuların tercih edilmesidir. Avantaj; kariyer hedefi olan orta yaşlı oyuncularla kısa süreli kiralama yöntemiyle tekrar yerel ve uluslararası yarışmanın daha mümkün oluşudur. Bu, sadece Beşiktaş'ın stratejisi değil, diğer büyük kulüplerin de yeni stratejisi olarak değerlendirilebilir. Nzonzi, Elneny, Seri pekala Everton'un orta saha üçlemesi olabilirdi ama şu an Galatasaray ve Beşiktaş'talar, bu iyi. Seneye yoklar bu kötü. 

Bu 3. strateji, Feda'dan kötü, Sefa'dan iyi duruyor. Ama nihayetinde aklı başında tek çıkış yolu, Guingamp'tan kiraladığın Pedro Rebocho'yu, Guingamp'tan önce senin alman. Bu organizasyonu idare edecek bir yapıyı hayata geçirmen. Yoksa, Rebocho, Seri, Nzonzi, Elneny kiralamak için çok da arama tarama çalışmasına gerek yok. 

Bundan 3 yıl sonra, Galatasaray ne zaman battı denecek ve "Falcao'ya yıllık 5 kağıt verdiğin gün" cevabı alınacaksa ve biz bunu bugünden biliyor ama bir şey yapamıyorsak, kulüplerin profesyonel ekiplerinin üretebildiği değerler yerlerde sürünüyorsa, o zaman ben her yıl Elneny'e 2 milyon euro veririm, hatta tüm takımı Elneny'den kurarım. Bu yol, yönetimin saçmalama maliyetinden daha düşük zira. 

Sözün özü, o Rebocho'lar Guingamp'tan önce buraya 1 milyonluk bonservisleriyle gelmeye başladığı gün, asıl bahar gelecek. O zamana kadar bütün yönetimler başarısız, bazıları daha başarısızdır.